top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıBT İzmir

Yaşlanma ve yaşlılık

Güncelleme tarihi: 25 Şub 2020


Yaşlılık ve yaşlanma olayı; canlıların, bireylerin ve toplumun var olduğu günden bu yana mevcuttur. Doğan her canlı büyür, olgunlaşır, yaşlanır ve ölür. Eski çağlarda, ortalama ömrün düşük olması, genel nüfusun azlığı gibi nedenlerle yaşlılar, sayı olarak toplumlarda az görülür ve saygı ile karşılanırlarmış. İlkçağ ve Ortaçağlardan sanayileşme devrimine kadar, toplumlarda yaşlılar ailenin akıl ve otorite kaynağı kabul edilirmiş. Sanayileşme ile birlikte aile yapısındaki değişmeler, toplumsal gelişmeler, yaşlıların gereksinimlerini karşılama olanağını azaltmış, yaşlıların eski rol ve statüleri değişmiş, yaşlıya karşı saygı, sabır, merhamet ve tahammül gibi duygular duyulmaya başlanmıştır (Sevil, 2005, s. 41). Günümüzde halen yaşlılara karşı bir saygı durumu söz konusudur. Son yüzyıla kadar yaşlanma konusu bilimsel bir ilgi odağı değil iken, 21.yüzyılda yaşlı nüfusunda meydana gelen artış, yaşlı ve yaşlı bakımını önemli bir hale getirmiştir. 20.yüzyılda meydana gelen teknolojik ve tıbbi gelişmelerle birlikte yaşam kalitesi artmış, yaşam ömrü de uzamıştır.

Yaşlanma denilen olgu genel olarak fizyolojik bir süreçtir ve bireyde meydana gelen enerji azalması olarak belirtilir. Yaşlılık denilen bu dönem, anne karnından başlayıp ölüme kadar devam eden doğal ve kaçınılmaz bir süreçtir. Her canlı doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Yaşlanmayı konu edinen gerontoloji biliminde yaşlanma; “Kronolojik yaşın ilerlemesiyle, çevresel koşullar altında yaşayan organizmada ya da yetişkin insanda meydana gelen düzenli değişiklikler” olarak tanımlanır. Yaşlılık ve yaşlanma kavramları, tek bir tanımla yapılamadığından, genellikle yaşlanma; kronolojik yaşlanma, sosyal yaşlanma, fizyolojik yaşlanma, psikolojik yaşlanma, sosyal-psikolojik yaşlanma olarak tanımlanmaktadır. Biyolojik yaşlılık; hastalık haricinde insan vücudunun yapısında ve fonksiyonlarında meydana gelen yıpranma olarak tanımlanmaktadır. Fizyolojik yaşlılık; yapısal ve fonksiyonel değişimleri içerir, insan vücudunda oluşan yıpranmalar nedeniyle, insanın kişiliğinde ve davranışlarında ortaya çıkan değişikliklerdir. Vücut duruşunun değişmesi, deride kırışıklıkların oluşması, hücre kayıpları buna örnektir. Kronolojik yaşlılık ise doğumdan itibaren, insanın içinde bulunduğu zamana kadar geçen zamanı içine alan, yıllara bağlı yaşlanmadır. Toplumda bunun karşılığı yaştır. Fonksiyonel yaşlılık; aynı yaştaki bireylerle kıyaslandığında kişilerin fiziki görünüş, dayanıklılık, mental kapasite, hareketlilik gibi gözlenebilir özelliklerine göre belirlenebilir yaşıdır. Sosyal yaşlılık; yaşlıları sosyal rollerine ve alışkanlıklarına göre tanımlamaktadır. Kişilerin baba, büyükanne, büyükbaba, emekli gibi yaşamları boyunca gerçekleştirdikleri olaylar ve beklentilerdir. Duygusal yaşlılık ise; kişinin kendini hangi yaşta hissettiğine bağlı olarak belirlenen yaşıdır. Burada kişinin kendini yaşlanmaya alıştırması ve bunu kabul etmesi çok önemlidir.

Psikolojik yaşlanmada; yaşlı kendini işi ile bütünleştirdiyse emekli olunca çöker. Ayrıca, yaşlı birey devamlı kendini düşünme ve gelecek endişesi içindedir. Yiyeceğine, giyeceğine aşırı dikkat eder. Gelecek endişesi ile aşırı tutumlu hale gelmiştir. İnsanı yaşlı yapan en önemli etken de budur. Bu durum kendisini yaşlılığa alıştıran kişilerde nadir görülür.

Araştırmacılar tarafından tanımlanan ‘Sosyal Psikolojik Yaşlanma’; bireyin çevresiyle kurduğu karşılıklı ilişkiler, değerler, tutumlar, inançlar, sosyal roller ve yaşlılığa uyum yönlerinden geçirilen değişmeleri dikkate alır. Örneğin, geçmişte başka insanlarla ilişki kurmakta sorunu olmayan kişi, yaşlanınca kendi içine çekilerek çevresiyle ilişki kurmaya yönelmeyebilir. Çok sayıda kişiyle aynı anda bir yerde bulunmak istemeyebilir, inançları değiştiği için eski arkadaşlarıyla görüşmek istemeyebilir.


Biyolojik, sağlık ve sosyal anlamdaki yaşlılık bireyin kendi öz bakımında yetersiz kalarak bağımsız olduğu bir konumdan başkalarına bağımlı bir duruma geçmesi durumudur. Yaşlılığın başlangıcı 65 yaş olarak kabul edilmesine karşın, birey 75 yaş dolaylarında fiziksel ve beyinsel yönden bağımsızlıktan bağımlılığa geçer. Bağımlılık durumuna geçmeden önce yaşlanma ile birlikte bireyin fiziksel ve ruhsal işlevlerinde bir takım yetersizlikler görülmeye başlamakta, bu durum günlük yaşam etkinliklerini sınırlandırmaktadır. Nitekim yaş ilerledikçe, günlük yaşam aktivitelerinde zorluklar belirginleşmektedir. Sonucunda da yaşlı birey bağımlı duruma gelmektedir.


Verilen tüm bu yaşlanma sınıflandırmalarına ek olarak gerontologlar yaşlanmayı demografik, tavan ve taban yaşlanması olarak üç farklı şekilde sınıflandırmışlardır. Demografik Yaşlanma; toplam nüfus içinde yaşlı sayısının artması durumudur. Bunun birinci nedeni, doğurganlığın azalması, ikincisi ise ortalama yaşam süresinin artmasıdır. Tavan yaşlanması; toplumdaki yaşlı oranının artmasına denilir. Taban yaşlanması ise; toplumdaki genç oranının azalmasıdır.

Bütün bu tanımlamalar ele alındığında yaşlılık; genel anlamda bireyin fiziksel ve bilişsel fonksiyonlarında bir gerileme, sağlığın, gençlik ve güzelliğin, üretkenliğin, cinsel yaşamın, gelir düzeyinin, saygınlığın, rol ve statünün, arkadaşların, eş ve yakın ilişkinin, sosyal yaşantının ve sosyal desteklerin azalması ve kaybı gibi döneme özgü pek çok sorunun yaşandığı bir kayıplar dönemidir. Yaşlılık, doğumdan başlayıp ölünceye kadar devam eden bireysel bir olgudur ve yaşamın tümünü kapsayan süreçlerle bağlantılıdır. Yaşlılık bir taraftan da sosyal bir olgudur çünkü yaş ilerledikçe insanın toplumdan beklentileri değişmekte, kişisel ilişki ağı ve sosyal fırsatları azalmaktadır.


Yaşlılık, normal bir süreç olup, bireylerin fizyolojik ve ruhsal güçlerini yavaş yavaş kaybetme durumu olarak da tanımlanabilmektedir. Biyolojik ve psikolojik alandaki kayıplar, sosyal alandaki kayıpları da beraberinde getirmektedir. Her ne kadar birçok insan yaşlılığı insan ömrünün son devresi olarak kabul etmiş olsa da yaşlılık sürecinin ne zaman başladığı konusunda kesin bir sınır konulamaz. Bu durum kişiden kişiye değiştiği gibi toplumdan topluma, zamandan zamana da değişiklik gösterebilir. Görülen bazı belirtilere (yüzdeki kırışıklıklar, tepkilerde yavaşlama, duyu organlarındaki kayıplar, saçların beyazlaşması, daha çabuk yorulma, kronik hastalıklara yakalanma, azalan enerji gibi) bağlı olarak, yaşlılık için belli bir yaş kabul edilse de, bu belirtilerin herkeste aynı zamanda meydana geldiği söylenemez. Yani kısaca, kişinin kronolojik yaşıyla her zaman paralellik göstermez.

Fizyolojik durumlar dışında psikolojik, sosyal ve kültürel yapı ve yaşantılardaki farklılıklar da yaşlılık sürecini etkiler. İnsanların hayatı, değişik olay ve durumlarla biçimlenir. Örneğin, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik sistemindeki değişiklikler bunu açıkça gösterir. Her ülkenin kendine göre belirlemiş olduğu bir emeklilik yaşı vardır. Bu yaşa göre insanlar yaşlanıp yaşlanmadıklarını belirlemektedir. 65 yaşında emekli olan bir adam kendini yaşlı hissedebilir. Bu tarz durumlar, insanların psikolojik algılamasını etkilemektedir. Çoğu ülkede insanlar 60, 65, 67 yaşlarına geldiklerinde yaşlandıklarını varsaymaktadır. Yaşlılığın başlangıcının 65 yaş ve üstü kabul edilmesi ise Bismark döneminde olmuştur . Dünya Sağlık Örgütü’nün yaşlılıkla ilgili yayınladığı raporlarda da yaşlılığın başlangıcı 65 yaş olarak belirtilmektedir.


Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı bir ayrıma göre; 45-65 yaş arası orta yaş, 65-74 yaş arası genç yaşlılık, 75-84 yaş arası ileri yaşlılık, 85 ve üstü ise çok ileri yaşlılık/ihtiyarlık kategorisine alınmıştır. Biyolojik yaşlanma böyle bir gelişimi zorunlu kılmakla birlikte, bu değerlendirmenin kesin ve değişmez olduğu söylenemez. Yaşlanma ile birlikte zihinsel ve fiziksel kapasitede azalma, hareket yeteneğinde yavaşlama görülse de, birey kendini yaşlı hissetmeyebilir. Bu yüzden yaşlılık durağan ve değişmez bir yaşam dönemi olarak değerlendirilmemelidir. Her yaşlının bir biyolojik geçmişi, iş deneyimleri ve duygusal bir yaşamı vardır. Ayrıca, yaşlılık bir toplumdan diğerine ve çağdan çağa göre de farklılık gösterir. Bu nedenle yaşlılık göreceli bir kavramdır. Yaşlanma, bireysel olmakla birlikte, toplumsal değerler ve diğer etkenler toplumda yaşlılığa verilen değeri belirlemektedir. Bu nedenle yaşlılık sadece biyolojik bir olay olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir olaydır.


www.izmirbtdanismanlik.com olarak sağlıkçılardan kurulu ekibimizde sizlere evde bakım danışmanlığı desteği vermekten memnun oluruz.

259 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page